Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Curl curl curling on heaven's door...

Emre'yle Eurosport'ta bir curling maçı izledik bu akşam. 2008 Dünya Kadınlar Curling Şampiyonası'nın yarı finali, Kanada - Japonya arasında. Tahminlerimizden çok daha heyecanlı bir müsabaka olduğunu belirtmeliyim. Dört kişiden oluşan curling takımlarında kaptan (skip) çok önemli. O kadar ki, takımlar kaptanlarının ismiyle anılıyorlar, Team J. Jones gibi mesela. Genellikle de, ulusal şampiyonayı kazanan takım, o seneki dünya şampiyonasında ülkeyi temsil ediyor. Kaptan kendi takımının stratejini yarattığı gibi genellikle de son iki atışı yapıyor ve bu atışlar çoğunlukla o elin sonucunu belirleyen atışlar oluyor. Mücadelenin ağırlıklı olarak iki takımın kaptanının mücadelesi olarak geçtiğini söylemek mümkün sanırım. Bu geceki maçta da Kanada'nın zaferini 34 yaşındaki Jennifer Jones'un [fotoğraftaki] tecrübesine borçlu olduğunu söylemek mümkün, ya da belki de Japonya'nın kaptanı Meguro'nun tecrübe eksikliğine. Buna rağmen belirtmek gerekir ki 23 yaşındaki Meguro

Sin City

Bir Frank Miller şaheseri. Batman: The Dark Knight Returns, Batman: Year One, Daredevil: The Man Without Fear'ın yazarı Frank Miller'ın kendi yarattığı evreni, kendi yarattığı kahramanları ve kendi çizdiği romanı. Neo-noir tarzında. [Birtakım akımların başına "neo" getirilmesi olayından da hiç hazzetmiyorum. Yahu başkalarının yıllar önce yaptığı şeyi sen yeniden yapınca o otomatik olarak yeni olmak zorunda değil ki? "Yine" desek mesela? "İtalyan Yine Gerçekçiliği" gibi (: ] Çizgi romanın tarzı, anlatımı ve çizimleri ziyadesiyle başarılı. Film uyarlamasında paralel bir şekilde iç içe geçirilmiş hikayeler çizgi romanlarda cilt cilt ayrılmış olsa da hikayeler arası kesişmeler sık sık ortaya çıkıyor. Sadece siyah ve beyazın kullanımı, oluşturuğu keskin hatların yanısıra özellikle yoğun gölgeler ve karanlık arkaplanlarla film noir tarzını oluşturuyor. Tıpkı Alan Moore gibi, Frank Miller da eserlerinin sinemaya uyarlanmasını istemeyen bir yazarken yönetm

Just one of those days...

Bazı günler kötüdür ya hani. Berbat olanlar değil ama, öyle anlamsızca kötü olanlardan bahsediyorum. Yani öyle başınıza binbir türlü şeyin geldiği günler değil. Terk edildiğiniz, eve hırsızın girdiği, cüzdanınızı çaldırdığınız ya da sınavdan kaldığınızı öğrendiğiniz günler değil. Somut bir şey olmaksızın, gerçekten de anlamsızca kötü geçen günler. Evrenin insafına bıraktığınız her küçük şeyin ters gittiği günler mesela. %50 risk alarak masanın kenarına bıraktığınız her şeyin yere düştüğü günler mesela. İşte, neden bilmiyorum, bugün öyle bir gündü. Her şeyin üst üste geldiği berbat geçen günler, evrenin bize "Seni istemiyorum" demesinin bir yoluysa eğer, yukarıda bahsettiğim anlamsızca kötü geçen günler de evrenin bize "Senden pek hazzetmiyorum" demesinin yolu olsa gerek...

Grace Kelly

1951'de 22 yaşındayken ilk sinema filminde oynamış (Fourteen Hours). 1954'te, önce Hitchcock'un Dial M for Murder'ında, sonra da Rear Window'unda oynayarak star olmuş. 1954'te oynadığı The Country Girl filmiyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar'ını almış. En son 1956'da High Society'de oynamış. Bu film için katıldığı Cannes Film Festivali esnasında Monako Prensi Rainier ile tanışmış. Çıktıkları ilk gece evlenmeye karar vermişler. Rainier'in evlenmek istemesinin sebeplerinden biri de Monako turizmini artırmakmış, Kelly ailesinden ziyadesiyle büyük bir çeyiz istemiş, aile 2 Milyon Dolar vermeye razı olmuş. 1957'de Prenses Caroline, 1958'de Prens Albert ve 1966'da da Prenses Stephanie doğmuş. 1964'de Hitchcock'un Marnie'sinde oynayarak oyunculuğa geri dönmek istemiş ama Monako halkı ve kraliyet ailesi, prenseslerinin bir hırsızı ve Sean Connery'nin sevgilisini oynamasını istememişler. Prens Rainier'ın emriyle filmleri Monako&

Boğaziçi Köprüsü: Yoğun
FSM Köprüsü: Akıcı
YouTube: Kapalı

Geleneksel YouTube'a erişimin engellenmesi şenlikleri bildiğiniz üzere yeniden başladı. Şuralarda internette sansürle alakalı bir şeyler yazmıştım, tekrarlamanın manası yok. Site kapattırmak iyice moda hâline gelmeye başladı artık. Önce iki firma arasında mahkemeye yansıyan bir anlaşmazlık sonucunda dünyanın en büyük b2b sitesi olan alibaba.com'a erişim engellendi. Alibaba.com sitesine erişimin engellenmesi, kepçe üreticisi ve satıcısı bir Türk firmasının aynı sektördeki diğer bir Türk firmasına dava açmasından kaynaklanıyor. 2006 tarihli bu davada, davacı Güven Kepçe Makine Ltd. Şti, davalı Kocataş Transport Ltd. Şirketi’ne patentli ve tescilli ürün resimlerinin davalı şirketin web sitesinde izinsiz kullanılmasından dolayı dava açıyor. Davacı şirket, söz konusu web sitesinin kapatılmasını isterken, davalı şirket, dava konusu resimlerin kaldırıldığını savunuyor. Davanın son aşamasında, davacı şirket kaldırılan resimlerin alibaba.com sitesinde de bulunduğunu iddia ederek, mah

Cebimde bir şey var

Bir önceki cumartesi akşamı ailece yemeğe gittiğimizde çocukluğuma dair en çok özlediğim şeylerden birinin, dışarı yemeğe giderken pantolonumun ceplerine oyuncak arabalarımı doldurup [Pantolonun ceplerinin boyutuna göre 4 ya da 6 araba] masada çatalların bardakların tabakların arasında onlarla oynamak olduğunu fark ettim. Bu durumu arkadaşlarıma anlattığımda pek ciddiye almadılar beni, "ahihih mihihih" falan dediler. Dün sabah evden çıkmadan önce güneş gözlüğümü ararken elimde kalan birkaç oyuncak arabamı buldum, bir tanesini cebime attım, 1/60 ölçekli 1971 model Volkswagen 1302'm. İki gündür yanımda. Derste, kantinde, kafede, barda falan otururken çıkartıp oynuyorum arada bir. Çok eğleniyorum. Güneş gözlüğümü ise bulamadım.

Ay gözüm kapalı çıktım, bir daha çekelim...

Fotoğraf albümleri yalan söyler. Bugün bunu fark ettim. Zira insanlar hep mutludur fotoğraflarda. Siz hiçbir cenazede fotoğraf çektiğinizi ya da çektirdiğinizi hatırlıyor musunuz? Ama doğumgünlerinde, düğünlerde, nişanlarda çekilmiş yüzlerce fotoğraf vardır. Bir gün birisi okula fotoğraf makinesi getirir, herkes bir araya toplanır ve gülümser. Tatile çıkarsınız, seyahat edersiniz ve fotoğraf çekersiniz. Zaten tatildesiniz, geziyorsunuz, mutlusunuz hâliyle. - Abi n'aber? - Hiç sorma Hüsnü, karım beni aldatıyormuş, az önce öğrendim... - Dur abi, bu anı ölümsüzleştirelim, hiç bozma, çekiyorum... Aradan yıllar geçip de o fotoğraflara bakınca n'oluyor? İnsan sinirleniyor, "Ulan ne kadar mutluymuşum... Şimdi niye böyle gülmüyorum ki?" diyor, daha da mutsuz oluyor. Gerek artık hayatta olmayan, gerekse artık bizim hayatımızda olmayan insanları o mutlu karelerde görmek de daha iyiye götürmüyor doğal olarak. Nereden mi açıldı bu konu? Bir önceki yazıda bahsi geçen internet site

Beni bu güzel havalar mahvetti*

Hava güzel. Dışarı mı çıksam? Haftaiçi de güzeldi hava. Moda'ya gittim. İki kere. Pizza yedim. Kahve içtim. Kahvaltı ettim. Kahve içtim. Vapura bindim. Hem de üç kere. Tasarımhaneye dart tahtası aldık. Perşembe günü evden çıkmadım. İnternetten Susam Sokağı izledim. Ödev yaptım. İnternet sitesi. Ana sayfa çizdim. Uzun zamandır yaptığım işler arasında en keyif aldığım şey oldu. Güzel de oldu. Emre bile beğendi. Dün masa taşıdım. Koltuk da taşıdım. Sonra da telefon kulübesi taşıdım. * : Orhan Veli, Güzel Havalar

Sinema endüstrisinde çok kan dökülecek, çok...

Alper'in tavsiyesi üzerine dün There Will Be Blood 'ı izledim Deniz'le birlikte. Dün bir de gençturkcell 1 alana 1 bedava günüymüş, bilet bayağı ucuza geldi. Gerçi hemen önümüzde 7 tane gençturkcell şifresini toparlamakla uğraşan 14 genç yüzünden gişede biraz zaman kaybettik ama içeride olsak da aynı zamanı A.R.O.G.'un fragmanını seyrederek kaybedeceğimizden bu durum beni derinden etkilemedi. [Kaşla göz arasında laf sokma özelliğimi bu defa da G.O.R.A. sever okuyucularımı kışkırtmak ve "Ama G.O.R.A./A.R.O.G. bir kült filmdir!" dedirtmek için kullanıyorum, yorumları bekleriz efendim] Uzun zamandır Alkazar Sineması'na gitmemiştim. Alışveriş merkezlerinin dışında kalan ve bir zincirin parçası olmayan sinemalar bilmem farkında mısınız ama can çekişiyor. Bir kısmı kapanıyor -ki bunlara benim hayatımda ilk defa sinemaya gittiğim Süreyya Sineması da dahildir, neyse ki orası en azından asıl kuruluş işlevi olan opera salonuna çevrildi, çocukluğunum bir başka sine