Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Virüs hareketi!

Bu bir nedir?: Türkiye'de internetin nasıl sansürlendiğini anlatan ibret verici trajikomik bir öyküdür. Burada bu yazının ne işi var?: İnternette bir sayfayı sansürlemenin bilginin yayılmasını engelleyemeyeceğini göstermek için. Bu yazı bugün 3, yarın 5, öbür gün 15 sayfada olduğu zaman kimin neyi nasıl sansürleyeceğini kara kara düşünmesi için. Peki ben ne yapayım?: Bu yazıyı kendi bloguna koy, facebook'ta Sansüre Sansür grubunun ve Virüs Hareketi etkinliğinin sayfaların bak. Virüs derken?: Benden sana, senden ona, böyle salgın gibi yayılsın diye... “Hocam, sen virüs nasıl yayılır bilir misin?” 4 Perdelik Trajikomedi Perde 1 “Tüm Kapatmalar Hukuka Aykırı isimli” yazı Leeds Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Yaman Akdeniz ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İnsan Hakları Merkezi üyesi Kerem Altıparmak tarafından yazılmış ve 20 Ekim'de bianet'te yayınlanmıştı. Oktar'ın bugüne kadar aynı gerekçelerle Silivri ve Gebze mahkemelerine yapt

Blogger Türkiye'de yasaklandı / Blogger banned in Turkey / Blogger bloqué en Turquie

Scroll down for English version Faites défiler vers le bas pour la vérsion Française --> Sevgili okuyucu, Bildiğin gibi wordpress, youtube, richarddawkins.net ve sayısı bini aşkın başka internet siteleri gibi, blogger.com sitelerine de Türkiye'den erişim engellendi. Eğer bu yazıyı okuyabiliyorsan bu demek oluyor ki Türkiye'de değilsin*. Sana orada kalmanı tavsiye ediyorum. Zira, bu devlet ifade özgürlüğü gibi temel insan haklarını sağlamamak konusundaki tutumunu artık internet üzerinden bütün dünyaya duyurmaktan çekinmeyecek cüretkârlığa ulaşalı çok oluyor. Sevgili okuyucu, 46 gün sonra İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 60. yılını kutlamayı unutma lütfen, biz burada kutlayamıyoruz da... *: Ya da çeşitli arka kapıları zorluyorsun, bence hiçbir sakıncası yok. ---> Dear reader, I don't know if you've heard about this, but access to blogger.com is forbidden in Turkey since yesterday, just like more than a thousand web sites including wordpress -currently acce

Aha ben!

10 yıldan uzun süredir çeşitli mizah dergilerini okurum, ilk defa bugün Penguen'de bir karikatürde benim ismimde bir karaktere rastladım, pek sevindim, sizlerle de paylaşayım dedim... Teşekkürler Cem Dinlenmiş!

Blog için yeterince vakit ayıramamanın verdiği derin mihnet

Bloga yazı yazmanın ne kadar zaman aldığını çalışmaya başladıktan sonra fark ettim. Elimden geldiğinde özenli yazmaya çalışıyorum zira. İfadelerin problemsiz bir akışa sahip olduğundan emin olmadan yazımı göndermiyorum. Kimi zaman birilerinden -çoğunlukla da Deniz oluyor bu- yardım istiyorum "Bu laf olmuş mu sence?" diye. Tabii, yazımından kıllandığım kelimelerin nasıl yazıldığını TDK 'dan kontrol etmek, refere ettiğim eserlerle ilgili doğru bilgileri IMDb 'den ya da Wikipedia 'dan kontrol etmek, gerekli sayfalara link vermek, linklerin çalıştığından emin olmak gibi işlemleri de yapınca ortalama uzunlukta yazdığım bir yazı, çoğunlukla bir saatten fazla bir vakit alıyor. Bu tarz bir vakti çalışmaya başladıktan sonra kolay kolay ayıramaz hâle geldim. Çalışmaya başlamak dedim, bundan henüz blogda bahsetmemiştim, bahsedelim. Efendim, kiminizin bildiği, kiminizinse şu anda öğrendiği üzere, bir reklam ajansında çalışmaktayım iki aydır. Yoğun bir temposu var, gece ge

Sınırları aşan Gudik sevgisi...

Gün geçmiyor ki bu bloga duyulan sevgi çoğalmasın, dünyanın dört köşesinden bu blogun sayıları her gün artan takipçileri, hayranları bu sevgilerini dışa vurmak için çırpınmasınlar. İşte aşağıdaki fotoğrafı da yine bir başka Gudiksever olan sevgili Sedef hanım - Nâm-ı diğer Sedefu San - geçen hafta Stokholm'de çekmiş. Bu arada, TDK Yazım Kılavuzu'na göre "nâm-ı diğer" sözünün "namıdiğer" şeklinde yazılması gerektiğini biliyor muydunuz?

Prison Break: kaç kaç nereye kadar be kardeşim...

Efendim malumunuz TV dünyasında yeni sezon başladı. Takip ettiğimiz diziler de bir bir ekranlarımızda yer almaya başladılar. Ben de şu sıralarda yeni bölümleri takip etmekle uğraştığımdan -ve aynı zamanda başka bir şey yazmaya da üşendiğimden- takip ettiğim diziler hakkında üç beş kelâm edeyim dedim. Bu yazı muhtemelen dizilerin evvelki sezonlarına dair spoiler'lar içerir, ona göre okuyun. Yeni sezona dair spoiler varsa onu özel olarak belirtirim. Geçenlerde bir akşam Sadun beyciğimle de tartıştığımız, ekranlarımızın vazgeçilmez adrenalin pompası Prison Break 'le başlayalım. Bildiğiniz üzere tek sezon olması planlanmış bu macera fırtınasının 24'ün bıraktığı boşluğu sezon sonuna kadar doldurması planlanıyordu. Ancak vücudunun üst yarısını kaplayan dövmeleriyle bizleri ekran başına kilitleyen Wentworth Miller abinin karizması -gayleşiyorum muntazaman- diziye duyulan ilgiyi beklenmedik bir yüksekliğe çekince devam sezonları da kaçınılmaz oldu. Böyle olunca da hikayenin sey

Jumbo!

Bilen bilir, odam genellikle dağınıktır. Hatta şöyle açıklayayım, şu anda oturduğumuz eve taşınalı 3 yıl olmak üzere, ben tam anlamıyla odama yerleşmiş değilim (Son kutumu 1 yıl önce açtım ama...). "Madem üniversite de bitti" diyerek bu yaz yine odamı toplamaya niyetlendim, Şok'a gidip çöp torbası aldım bu iş için. Tahmin edebileceğiniz gibi, niyetlendiğim işi gerçekleştirmedim henüz. Bugün boş vaktim olunca bari odayı toplamaya girişeyim dedim, çöp torbalarını çekmeceden çıkardım. Orta boy olduğunu düşünerek almıştım torbaları, yani markette durdukları yer orta boy torbaların durduğu yerdi, ama anlaşılan bu araya karışmış. Rulo şeklindeki torbalardan üsttekini çekmeye başladım, geldikçe geldi. Sonra bir fark ettim ki torbalar "Jumbo boy" imiş. Kassam ben girerim yani içine. Böyle yani, neyse ben işe koyulayım...

Gudik olunmaz, Gudik doğulur (?)

Bu arada, dalgınlıktan fark etmemişim: 10 Eylül 2007'de hayatına "Norwegian Ridgeback" adıyla başlayan bu blog, 1 yaşını doldurmuş meğer. Okurların her birine, tek tek ellerinden sıkmak, duruma göre yanaklarından öpmek suretiyle teşekkür ederiz, tekrar bekleriz...