Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ABD Seyahati Bölüm 7 ve 7. sanat sinema

NoBar Günlükleri, dördüncü bölüm.  Sevgili günlük, bugün NoBar'daki dördüncü akşamım. Barmenlerle selamlaştım, hâl hatır falan sordular işte. Mahallede geçirdiğim bir hafta içinde samimiyet kurduğum tek esnafın bar olması beni şaşırtmadı.  Mekân bugün bayağı kalabalık. Oturacak yer bulamadım, yazıyı yüksek masalardan birinde ayakta yazıyorum. Yarın daha da kalabalık olur muhtemelen, burada olamayacağım için biraz üzgünüm.  Bu akşam TV'de futbol var (Beri, beyzbolu Wikipedia'dan okur anlatırım artık sana) . NFL değil ama, kolej futbolu. Koskoca stad dolu bu arada, adamlar sporun marketing'ini inanılmaz iyi yapıyorlar. Hatta biraz fazla iyi yapıyorlar muhtemelen. Dave Zirin diye bir abi var, bloguna bi bakın, belki ilginizi çeker. Sporun endüstrileşmesi üzerine yazıyor. Bugün önce Brooklyn'de dolaştım. Musevileriyle ve hipsterleriyle ünlü Williamsburg yöresinde yürüdüm Beri'nin önerisi üzerine, tweet'lerden takip ettiyseniz görmüşsünüzdür. Tam bir hipster

ABD Seyahati Bölüm 6: Hastasıyım Broadway'in...

Sanırım bu serinin adını NoBar Günlükleri yapsam da olur, zira bu mahallenin barında geçirdiğim üst üste üçüncü akşam. TV'de yine beybol var. Hatta maçlar seri şeklinde oynandığından MLB'de, yine dünkü takımlar oynuyor: Texas vs. Detroit. Şöyle iki gün daha gelsem buraya oyunu da anlamaya başlarım herhalde.  Aslında bugünkü planım genel olarak Brooklyn'de dolanmak ve Manhattan'a geçmemekti. Ancak öğlen Deren'le Skype'da konuştuktan sonra aklıma Broadway'deki oyunlardan biri geldi. Deniz gittikten sonra uygun bir bilet bulabilirsem giderim demiştim ama sonra bakmayı unutmuştum. Oyun çok yeni ve popüler olduğundan tkts'ye henüz düşmemiş, o yüzden normal fiyat kategorilerinden en ucuzuna bakmaya başladım internet sitesinden. İlk önce yarın akşamki oyuna baktım, bulamadım. Sonra bu akşamkine baktım, yine yok... Bugün öğlen 2'deki oyuna bakayım bir de dedim, baktım ki var. Oyuna sadece bir buçuk saat vardı, aldım bileti. Çıktım evden, metroya atladım ve

ABD Seyahati Bölüm 5: İnsanlar simsiyah, kızıl, beyaz...

Dünkü melakolik yazımızın ardından normal seyahat yazısı formatımıza geri dönelim. Format dedim ama bi formatı da yok aslında, geldiği gibi yazıyorum. Bakalım bu sefer neler gelecek... Öncelikle kısa bir özet yapalım. Bu serinin ilk iki bölümünde anlattığım üzere hızlı bir şekilde New York aktarmalı olarak Chicago'ya geldim 1 Ekim Cumartesi sabahı. Ertesi gün de Deniz katıldı bana. Üçüncü yazıda Chicago seyahatini yazdım zaten. Ekim'in 6'sında New York'a geçtik, Brooklyn - Crown Heights'daki evimize yerleştik.  Airbnb'den bulduğumuz bu evin sahibi Debbie o sırada Florida'da olduğundan bizi annesi karşıladı ve yerleşmemize yardımcı oldu. Kendisi de iki sokak ötede oturuyormuş zaten. Mahallemiz filmlerden fırlamış bir zenci mahallesi adeta. Metrodan inip de eve yürürken sokakta bizden başka beyaz yoktu. Kıçlarından düşmeye ramak kalmış pantolonlarıyla gençler, geçen arabalardan yükselen hip-hop, "'Coz it says so in the Bible!" diye bağıran yaşl

Trip to USA Part 4: Monday Night Loneliness

Brooklyn, 22:23 EDT Left Deniz at the AirTrain station for JFK, she's flying back tonight and I'll be here for a couple days more. Took the subway back to Brooklyn and headed for the neighborhood bar. Ordered a bottle of Ithaca Pale Ale and been checking out the game: Chicago Bears vs. Detroit Lions. Haven't still figured out all the rules of football but I can enjoy a touchdown nonetheless. Bears are losing though ): It'd been a while since I felt this lonely. I'm all by myself at NYC, while all my friends are sleeping (hopefully) on the other side of the globe. Time difference can be a bitch sometimes.  Don't get me wrong, I know I ain't alone. Got friends, family, a girlfriend (How dearly she's missed). Yet, I guess it'd been a some time since I was at a bar by myself with nobody to call.  By the way, it's really hard to be sentimental while guys on the big screen are just jumping on top of each other brutally. Thank you guys but I guess

ABD Seyahati Bölüm 3: Sweet Home Chicago

İlk iki yazıdan sonra Berivan'ın da öngördüğü üzere bir sessizliğe gömüldüm ister istemez. İlk yazıyı zaten İstanbul'dan New York'a uçarken yazmıştım, ikinciyi de NYC'den Chicago'ya uçarken. Bu üçüncü yazı da Chicago - NYC uçuşundan geliyor.  Ben Chicago'ya Deniz'den bir gün önce geldim ve airbnb.com'dan ayarlamış olduğumuz eve yerleştim. İlk airbnb kullanımımız bizim açımızdan büyük bir şans oldu. Kaldığımız ev genelde filmlerde gördüğümüz tarzdaki lüks residence gökdelenlerinden. Girişinde bir resepsiyon olup her girişte "Günaydın, bugün nasılsınız?" diye soran güleryüzlü elemanların olduğu 72 katlı bir yer. Konum olarak da daha merkezî olması mümkün değil muhtemelen. Kaldığımız daire 36. kattaydı ve yatağımızın hava yatağı olması haricinde ziyadesiyle rahattık.  Chicago ilk gökdelenin yapıldığı şehir. Ondan sonra da durmamışlar zaten. Şehir merkezinde alçak bina yok. Hâlâ da yapmaya devam ediyorlar yenilerini.  Ama şehrin en iyi yanı, gökd

ABD Seyahati Bölüm 2: İlk izlenimler

Saat farkından dolayı biraz kafam karışık ama sanırım ABD'ye geleli sadece 10 saat oldu. Bu kısa süreye çok şey sığdırdım desem yalan olur. JFK'e indikten, pasaport kontrolden geçip bagajımı aldıktan sonra bir taksiye atladım ve İstanbul'da uçağa binmeden önceki son dakikada booking.com iPhone uygulamasından rezervasyon yaptırdığım otele gittim. Son dakikadan kastım gerçekten son dakika, işlemi tamamladığımda körükteydim. Bilenler bilir, İstanbul'da en abuk subuk taksiciler hep bana denk gelir. O yüzden NYC'de de ilk bindiğim taksicinin yolu bilmiyor olması beni çok da şaşırtmadı. Beni şaşırtan, bir NYC taksisinde GPS olmaması oldu. Queens'in ara sokaklarında kısa bir tur attıktan sonra abiyle birlikte kapı numaralarına baka baka 112-23 Roosevelt Avenue'yü bulduk ve yaklaşık 7 saatimi geçireceğim Corona Hotel'e yerleştim. Otele dair söylenecek pek bir şey yok aslında, ziyadesiyle standart, İstanbul'daki çift kişilik yatağımın bir buçuk katı genişli

ABD Seyahati Bölüm 1: Yemeklerimi mobil severim

30 Eylül 2011, saat TSİ 18:55, Sofya ile Saraybosna arasında bir yerlerde, havadayım. Bundan 10 saat önce sabah müşteriye sunuma gitmek için evden çıkarken bu saatte burada olacağımdan habersizdim.  Sanırım biraz başa almak gerekecek. Her şey Deniz Hanım'ın yüksek lisans tezini makaleleştirip New Jersey dolaylarındaki bir konferansa göndermesiyle başladı. Ben de bir seyahat arkadaşı olarak kendisini 4 yıl öncesinden beri sevip saymakta olduğumdan "What the hell, I've never been to the US man" diyerek iki haftalık bir seyahat planladım. Dedim ki önce Chicago'ya gidelim, oradan da New York'a geçer gezeriz, "Tamam" dedi Deniz de, planlamamızı yaptık. Ben dedim ki 1 Ekim'de Chicago'ya uçarım, 6'sında NYC'ye geçeriz, 15'inde de oradan döneriz.  Abimin THY çalışanı olması sayesinde ziyadesiyle makul bir fiyata IST-CHI ve NYC-IST biletleri aldım, biletlerin bir adet defosu var, o da sadece stand-by olmaları. Yani, biletin geçerli olduğ