Ana içeriğe atla

Bıçak Sırtı: cidden güzel dizi...

ABD'deki senaryo yazarlarının grevi sonucunda şu anda tek bir diziyi takip ediyorum, o da Bıçak Sırtı. Sanırım İkinci Bahar'dan bu yana ilk defa bir yerli diziyi takip ediyorum. (Karanlıkta Koşanlar daha mı sonraydı acaba? Neyse...)

Mükemmel bir dizi mi? Hayır değil. Senaryo muhtemelen rating kaygısıyla bazen fazla yayılıyor. Bölümler bana uzun geliyor, sonu bir türlü gelmeyen ilan-ı aşklar, uzun uzun bakışmalar bazen tempoyu çok düşürüyor, bu noktalarda ileri sarasım geliyor (Genellikle diziyi reklam aralarından kurtulmak için videoya kaydedip sonradan izliyorum...). Ama yine de, aklı başında ilerleyen bir hikayesi ve belli ki ziyadesiyle özenli bir yapım ekibi var. Genellikle özensizlikten kaynaklanan hatalara çok sık rastlanıyor yerli dizilerde ama bu dizide bunlar yok denecek kadar az olduğu gibi, kadrajlarda ayrı bir özen var gibi geliyor bana. Teknik anlamda izlediğim en iyi yerli dizilerden biri yani diyerek bitireyim bu paragrafı.

Bu arada, araya bir şey sokayım: geçenlerde bir dizide çalışan bir elemanla muhabbetim oldu. Bildiğiniz gibi dizilerin bir bölümü bir hafta içinde çekiliyor ve kurgulanıyor. Bu o kadar yoğun bir çalışma gerektiriyor(muş) ki kurgunun yayın saatine dakikalar kala bittiği çok oluyormuş hatta bölümün ilk yarısı kurgusu bitmiş bir şekilde yayına girmişken ikinci kısmın kurgusunun hâlâ devam ettiği ve ikinci kasedin reklam arasına kadar hazırlanıp kanala ulaştırıldığı da oluyormuş zaman zaman...

Bıçak Sırtı'na geri dönecek olursak yukarıda bahsetmediğim bir noktaya gelmek istiyorum: oyunculuk. Dizinin en büyük kozu da buydu sanırım. Oyuncuların neredeyse hepsi gayet iyi. Ama en son bölümünde (Sanırım 16. bölüm, ben geçen akşam videodan izledim) özellikle Fikret Kuşkan ve Erkan Can'ın oyunculukları tabiri caizse doruk noktalarına çıktı. İzlediğim bir şeye kendimi çok kolay kaptırmam ama geçen akşam kendimi Orhan karakterine (F. Kuşkan) ana avrat dümdüz giderken buldum neredeyse (Sanırım sinirliyim son günlerde). Erkan Can ise apayrı boyut kattı olaya.

Eskiden böyle değildim ama son bir yılda daha bir ağlak oldum. Filmlerde dizilerde falan gözüm dolar oldu kimi zaman. İşte bu bölümde Numan abi (E. Can) kızıyla mezarının başında öyle bir konuştu ki kaldıramadım. Bir büyük rakıyı kapıp yanına gitmek ve kaybettiklerimize içmek istedim. Ha sonrasında onlar Ali'yle (Nejat İşler) karşılıklı içtiler, üstüne Ali bir de aşkın tanımını yaptı, tam oldu...

Bu da böyle bir anımdır (:

Yorumlar

  1. 1 - Karanlıkta Koşanlar İkinci Bahardan hemen sonra yayına girmişti.

    2 - Bu adamlar izleyip de begenmedigimiz, ozenmeden, ugrasmadan yapmıslar dedigimiz bu dizileri ucu ucuna yetiştirebiliyorsa yapım ve yapım sonrası asamaları dahil bizim sinema filmlerimizden çok daha kaliteli olan yabancı dizileri adamlar nasıl çekebiliyorlar o zaman?

    Gerçi bu sorunun bir kac olası cevabı var kafamda. Birincisi yabancı diziler 2 saat surmuyor. Yaklasık 45 dakika suruyorlar 2 3 dakka oynamayla. İkincisi maksimum 24 bolum çekiyorlar ve bir sezon ile diğer seznonun başlangıcı arasında yan gelip yatmıyorlar harıl harıl çalışmaya devam ediyorlar, bölümleri de çok daha önceden çekmeye başlıyorlar ki tampon olsun yapımdaki olası aksamalara karşılık. Yani bu işi olması gerektiği gibi yapıyorlar kısacası :) Tamam adamlarda izleyici kitlesi bizden kat kat daha büyük. Lost yayınlandığında Amerika'da ortalama 10 milyon kişi izliyor o akşam. Dvd satışları ve re-runlarla ciddi anlamda getirisi oluyor tabi dizinin. Böyle olunca da daha büyük ekiplerle daha kaliteli elemanlarla çalışabiliyorlar. Bizim tv dizilerinin en azından yapım kalitesi olarak aynı standarda ulaşmayacağını düşünüyorum ben. Ama elimizdeki imkanlarla en iyisini yapmaktan da çok uzağız hala.

    Bu arada Bıçak Sırtını izlemiyorum. Bir kaç kişiden nispeten kaliteli bir dizi olduğunu duydum ama.

    O değil de, Nejat İşler bıyık bırakınca Tayyip Erdoğan'a benzemiş.

    YanıtlaSil
  2. ya bir de olayın abd'de sanayileşmiş olması var. bir kere bütçeler hayvani, lost'un ilk bölümünün bütçesi kaç milyon dolardı?

    böyle olunca adamlar özenli çalışıyorlar tabii, yahu friends'i bile 35 mm. çekiyordu adamlar... bugün 35 mm.'nin metresi ne kadar, sen biliyor musun?

    YanıtlaSil
  3. Evet olay tam anlamıyla sanayileşmiş orda çünkü çok büyük bi izleyici kitlesi var bir de bütün dünya televizyonlarına satıyorlar dizileri, üstüne dvdlerini de satıyorlar heryerde. Doğal olarak bütçeleri yüksek olabiliyor. Lost'un ilk bölümümü 11 milyon dolara mal olmuş ama tabi o uç nokta. Genede burada çekilen en pahalı sinema filminin 3 milyon dolar bütçesi olduğunu düşününce komik geliyor insana :)

    Bizde de aslında 16mm çekilen diziler oldu. Televizyonda izliyorsak zaten 16mm ile 35mm arasındaki farkı anlayamayız kolay kolay. Ama bizim 16mm diziler nedense hiç bir zaman tutmadı :) Taylanların çektiği bir X-Files çakması vardı 9 10 sene oldu herhalde. Görsel olarak oldukça kaliteliydi o dönemde çekilen diğer dizilere göre. Bir de Baba mıydı adı tam emin değilim ama mafyalı bir dizi çekilmişti. Emre Kınay falan oynuyordu. O da 3 5 bölüm sonra yayından kaldırılmıştı sanırım. Maliyet de fazla olduğu için kar edememişlerdir büyük ihtimalle.

    Bu 35mm.'nin metresi burada baya pahalı galiba. 4 5 sene önce şöyle bir şey okumuştum. Türk filmlerinin bütçesinde en çok para, kullanılan filme gidermiş. Yüzde olarak tam hatırlamıyorum ama Amerikan filmlerinde de yüzde 1'i bile geçmezmiş.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder