Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2008 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Neden yazmıyorum?

Çiçekler sulandıkça büyür. Kâfi olmayanın ettiği yalan yanlış bir temsil ve bir fasit daireden başka bir şey olmayan zoom-out efekti. Üçün birinin karanlık, birinin kararsız, bir diğerinin de kazma olması.

Şehir içinde bisiklete binmekle ilgili tavsiyeler

Bilindiği üzere iki hafta önce bisikletimi elden geçirdim, geçirdiğim gibi de Bakırköy'den eve kadar sürdüm. Şu iki hafta içinde 100 km.'nin üzerinde yol yapmışım hesaplarıma göre. Şehir içinde bisiklete binen ya da binmeyi düşünen okuyuculara birtakım tavsiyeler vermeyi bir borç bildim. 1. Kask takın. Muhtemelen en hayatî tavsiye bu, kafanızı koruyun. Aynı zamanda kaskın şöyle de bir avantajı var: trafikte daha ciddiye alınıyorsunuz. Sürücüler "Aha, sporcu galiba" diyerek üstünüze sürmekten vaz geçiyorlar, çoğunlukla... 2. Görünür olun. Bisikletinizde ya da sırt çantanızda vb. reflektör falan olsun, kırmızı giyin (Mesela benim kaskım ve sırt çantam kırmızı, çantanın üstünde reflektörlü kısımlar da mevcut.) . Ya da bisikletin arkasına takmak için şu yanıp sönen kırmızı LED'lerden alın. 3. Gözlük de takın. Şu sporcu gözlüklerinden. Maazallah gözünüze bir şey kaçarsa anında kaza yaparsınız. Ben iki sene önce yaptım, oradan biliyorum. Çok pahalı olmak zorunda d

Madness is like gravity, all it takes is a little push...

Yazının başlığını " Why so serious? " yapmamak için adeta kendimle bir savaş verdim, o laf dilimin ucundan kendini boşluğa fırlatmak için ne kadar direndiyse, ben de bir klişeden kaçmak için o kadar direndim. Sonra da filmde, ondan sonra ilk aklıma gelen replik olan bu cümleyi yazdım aklımda kaldığınca... Hâlâ izlemeyenler varsa -bu arada belirteyim, yazı spoiler içermez- şunu söyleyebilirim: bir gün daha kaybetmeyin, gidin. Bugün ikinci defa izledim filmi ve her sahnede neler olacağını bildiğim hâlde bu kadar heyecanla seyredeceğimi giderken tahmin edemiyordum. Uzun uzun bir şeyler yazmayacağım, fazlasıyla yazılıp çizildi film hakkında. Şunu söylemek istiyorum sadece, Nolan'ın kullandığı sinema dilini sevebilir ya da sevmeyebilirsiniz, ama şurası aşikar ki kullandığı dili tek kelimeyle kusursuz kullanmış. Karakter gelişimleri ancak bu kadar pürüzsüz, kurgu ancak bu kadar ahenkli olabilirdi. Heath Ledger'ın Joker'i içinse gerçekten söylenecek bir söz yok. Beni

Alışveriş günlükleri

Pazartesi günüydü. Yataktan ziyadesiyle geç çıktım. Aslında 11:00 gibi ev telefonuna uyandım, "Is Mr. Nuri there?" diye soran hanımefendiye yanlış numarayı çevirdiğine dair gereken açıklamaları yaptıktan sonra yatağa döndüm, uyumaya çalıştım. Yaklaşık bir saat sonra bu sefer Aykan aradı, adaya gitme gibi bir fikrimiz vardı, öyle bir fikrin artık var olmadığını söyledi, tekrar yatağa döndüm. Uyuyamayacağımı bildiğim için aşağı yukarı bir yıl önce Emre'nin ödünç verdiği kitabı aldım elime. Bir haftadır okuyordum ve sarmaya başlamıştı Ahmet Ümit'in Kukla'sı. Geçen yıl hayatımın en kötü gününü süsleyen yağmurun gazabına uğramış olan kitap, kurumuş sayfalarının yarattığı bozuk biçimine inat sessiz bir gururla başucumdan ayrılmıyordu. Yataktan çıktığımda saat 15:00 olmuştu. Kalktım, duşumu aldım, kahvaltımı ettim, kahvemi içtim. Günün geri kalanını evde oturarak harcamanın anlamsızlığı yüreğimi sıkıştırmaya başlayınca üstümü değiştirdim, kaskımı taktım ve bisikletime

Sarper'e nasıl giderim?

Belki hatırlarsınız, İnternet Uygulamaları dersim için bir site yapıyordum, hatta konsepti Emre'nin bile beğendiğini söylemiştim (: Dersin hocası ve final sunumundaki jüri üyeleri de Emre'yle benzer fikirleri paylaşmış olsalar gerek ki, dersten AA'yla geçtim. Yaklaşık bir ay önce siteyi gören Ceren de duyduğum en güzel iltifatı yaptı yaklaşık 2500 km öteden -reklamın b.kunu çıkarmadan susayım artık- . Siteyi Aydın Doğan Vakfı Genç İletişimciler Yarışması'na gönderdim son olarak, kişisel web sitesi dalında. Bu amaçla, bilgisayarımın sabit diskinde ikamet eden site, üniversitenin sunucusu üzerinde online oldu. Buyurun, bakın, eleştirin: Sarper'e nasıl giderim?

Birikinti

Yaklaşık bir haftadır aklıma "Bloga yazayım" dediğim şeyler geliyor ama evde geçirdiğim vaktin neredeyse tümünde bana hakim olan atalet yüzünden hiçbiri hakkında bir satır bile yazmış değilim farkındaysanız. (Acaba laptop'u alıp en yakın Starbucks'a mı geçsem...) En azından bu konuların bir listesini yazayım bari diye düşündüm, yakında bir şeyler yazacak olursam listeden konu beğenirim en azından (: Kung-Fu Panda'yı Deniz'le birlikte Türkçe izlemek zorunda kalışımız... Deniz'in doğumgünü (Mutlu yıllar!) Bisikletimi Bakırköy'den alıp eve kadar 25 km. sürmem... Şehiriçinde bisiklete binmekle ilgili hayati tavsiyeler... The Dark Knight! Heybeliada'da bisiklete binmenin ne kadar keyifli olduğu... Çimen'in doğum haftası etkinlikleri (Mutlu yıllar!) Dilek Pera ve Café Krepen 'in ardından dün itibariyle başlayan Barcelona boykotum... Son takıldığım şarkı...