Pazartesi günüydü. Yataktan ziyadesiyle geç çıktım. Aslında 11:00 gibi ev telefonuna uyandım, "Is Mr. Nuri there?" diye soran hanımefendiye yanlış numarayı çevirdiğine dair gereken açıklamaları yaptıktan sonra yatağa döndüm, uyumaya çalıştım. Yaklaşık bir saat sonra bu sefer Aykan aradı, adaya gitme gibi bir fikrimiz vardı, öyle bir fikrin artık var olmadığını söyledi, tekrar yatağa döndüm. Uyuyamayacağımı bildiğim için aşağı yukarı bir yıl önce Emre'nin ödünç verdiği kitabı aldım elime. Bir haftadır okuyordum ve sarmaya başlamıştı Ahmet Ümit'in Kukla'sı. Geçen yıl hayatımın en kötü gününü süsleyen yağmurun gazabına uğramış olan kitap, kurumuş sayfalarının yarattığı bozuk biçimine inat sessiz bir gururla başucumdan ayrılmıyordu. Yataktan çıktığımda saat 15:00 olmuştu. Kalktım, duşumu aldım, kahvaltımı ettim, kahvemi içtim. Günün geri kalanını evde oturarak harcamanın anlamsızlığı yüreğimi sıkıştırmaya başlayınca üstümü değiştirdim, kaskımı taktım ve bisikletime ...